29 Ağustos 2013 Perşembe

küçücüktük ufacıktık

son günlerde olan olayların yoğunluğundan mıdır, iş yerinde bile gündemle ilgilenmek zorunda olmamdan mıdır, yoksa tezimde de çocuk haklarıyla ilgili çiziktiriyor olmamdan mıdır bilinmez çocuklarla ilgili bir şey gördüğüm, duyduğum zaman hemen kulaklarımı dikip, gözlerimi keskinleştirip inceliyorum durumu.

az önce de internette gezinirken böyle bir görselle karşılaştım:

nasıl bir araştırmanın sonucu, ya da gerçekten bu bulgular elde edildi mi hiç bir fikrim yok. araştırmacı kişiliğimi ve olayın doğruluğunu sorgulamayı bırakıp kendi çocukluğumuzda ne yaptığımızı düşündüm. bir kere hiç bir zaman 3 saat televizyon başında kalmadığımı fark ettim. gündüzleri çok da açık durmayan televizyon benim "çocuk programları"nı izleyebileceğim bir saatte açılırdı. günün büyük bir kısmı kırmızı çamaşır sepetinden bozma oyuncak selemdeki oyuncaklarla oynardım. eğer yaz ise bahçede yediğimiz kayısıların, kirazların, şeftalilerin çekirdeklerini ya da mısırların koçanlarını gömmeye çalışır, çamurdan çiçekten pasta börek yapardım. bu arada yanlış anlaşılma olmasın annemler asla mısır koçanını göm de mısır olsun demedi, onlar kayısı çekirdeğini göm ağaç çıksın dedi, ben genelleme yaparak kendim "buldum" mısır koçanı gömmeyi.

buradan yola çıkarak da çocukluğunuzda yaptığınız en saçma şeyleri anlatacağınız bir mim yazmanızı isteme kararı aldım. uzun süredir buralarda olmadığım için bu işler nasıl yürüyordu unuttum ancak yapabiliriz bence bunu :)

bu mimi ilk olarak kendisini pek de iyi hissetmediği beyan eden mr.e'ye, yeni bulduğu işle keyfi tavanlarda olan beyaz çiklet'e ve tamamböceği'ne gönderiyorum. tutun bakalım :)

27 Ağustos 2013 Salı

döndüm mü ne?



bir yıldan fazla bir süredir yazmadığımı az önce son yayın tarihine bakınca fark ettim. oysa neler oldu neler bitti, şu an anlatmaya kalksam, kafamdakileri yazmaya kalksam yıllar günler sürer. o nedenle hiç bahsetmeyeyim. özet bile geçmeyeyim sırf kötü anları da hatırlarım diye bahsetmeyeyim.

çok fazla kötü olay yaşadık, tek ben değil, millet olarak biber gazı acılığında günler geçirdik. ama florance and the machine'in de dediği gibi:

"it's always dark before the dawn"

hep birlikte şafak vaktini bekleyelim.

BEN GERİ GELDİM DOSTLARIM!

HOŞ BULDUM!

.

.