6 Şubat 2010 Cumartesi

Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nden...



aylar, hatta yıllar önce elizaphelia'dan bir mim almıştım. mimin asıl konusu bir kaç söz içinden seni en çok yansıttığını düşündüğün sözü seçmekmiş. ama ben nasıl anladım. bir kitaptan beğendiğin sözleri seçeceksin onları yazacaksın. evet, aynen böyle anladım. nasıl başardığımı bilmiyorum ama öyle oldu.


neyse...






geçtiğimiz günlerde aylardır elimde sürünen saatleri ayarlama enstitüsünü bitirdim. hoşuma giden bölümlerini sizinle paylaşmak istedim. s



* Zaten saatle insanı pek ayıramazdı. Sık sık “cenab-ı hak insanı kendi sureti üzre yarattı; insan da saati kendine benzer icat etti.” derdi. Bu fikri çok defa şöyle tamamlardı. “insan saatin arkasını bırakmamalıdır. Nasıl ki, Allah insanı bırakırsa her şey mahvolur!” saat hakkındaki düşünceleri bazen daha da derinleşirdi: “saatin kendisi mekan, yürüyüşü zaman, ayarı insandır… Bu da gösterir ki zaman ve mekân insanla mevcuttur.”

* Belki de şahsiyet dediğimiz şey bu, yani hafızanın ambarındaki maskelerin zenginliği ve tesadüfü, onların birbirleriyle yaptığı takiplerin bizi benimsemesidir.

* İnsanoğlu insanoğlunun cehennemidir. Bizi öldürecek yüzlerce hastalık, yüzlerce vaziyet vardır. Fakat başkasının yerini hiç biri alamaz.

* Kâinat lahana gibi, yaprak yaprak, kat kat…

* Dostum, işler bizden sonra dünyaya gelmişlerdir. İşleri onları görecek adamlar icat eder. Biz de bunu icat ettik. Bunu bizden evvel kimsenin düşünmemesi veya başka şekilde düşünmüş olması müspet olmasına mani midir sanıyorsunuz? Biz bir iş yapıyoruz, hem mühim bir iş… Çalışmak, zamanına sahip olmak, onu kullanmasını bilmektir. Biz bunun yolunu açacağız. Etrafımıza zaman şuurunu vereceğiz. İçinde yaşadığımız havaya bir yığın kelime ve fikir atacağız. İnsan, her şeyden evvel iştir, iş ise zamandır diyeceğiz. Bu müspet bir hareket değil midir?

* Saatleri Ayarlama Enstitüsü her şeyden evvel kendisine inanılmağa muhtaçtır.

* Yalana ancak yalanla karşı konabilir.

* Ekrem kütüphaneler dolusu kitapları okuyarak Nevzat Hanım’a âşık olmağa hazırlanmıştı.

* Aşkın en kötü tarafı insanlara verdiği zevki eninde sonunda ödetmesidir. Şu veya bu şekilde… Fakat daima ödersiniz… Hiçbir şey olmasa, bir insanın hayatına lüzumundan fazla girersiniz ki bundan daha korkunç bir şey olamaz…

bir başka blog girdisinde görüşmek üzere hoşça kalın sevgili okuyucularım :)

5 yorum:

victor's secret dedi ki...

kitap benim de elimde aylarca sürünmüştü ama bitirince "ne güzel kitaptı be!" olmuştum. =')

güzel kısımları yakalaşmışsın desperate! alkış.

bu arada yan tarata dönen saat bir saat ileri. haberin ola.

msn olsa kıpraştırırdım. yapamadım onu bennn ='P

Profösör dedi ki...

Aşk; zehir gibi bir freng acı biberi gibidir. İnsan hayatında bir kaç kez yakalandığı patolojik bir gerçek gibidir. Ayın tutulması, güneşin tutulması, ya da kuyruklu yıldızın (Halley) seni ziyaret etmesi gibidir.

kar dedi ki...

v:

işte ayarsızım :) halit ayarcı ya da hayri irdal eli değmesi gerekiyor bloğuma :)

profösör:
çok güzel. alıntı mı?

Profösör dedi ki...

Bendenizin :)

kar dedi ki...

pek güzelmiş efem :)

.

.