sevmezdim ben bu lafı lisedeyken. çünkü bu sözle ilk olarak bir edebiyat sınavında karşılaşmıştım ve ne demek istediğini anlamaya çalıştığımız şair özdemir asaf'tı şiir ise şuydu:
Çağırdım geldiler
Oturmasalar ölürdüm
Oturdular öldüm.
Anlamadılar.
okuyorum, okuyorum, bir sürü yorum yapıyorum kafamdan ama o "mutlak doğru"yu arıyorum, bulamıyorum. hani şu edebiyat öğretmenlerinin tam not verdiği cins bi şey işte.
sevmedim o nedenle bu soruyu hiç. ama edebiyata tutkulu bir şekilde aşıktım. attila ilhan'ı, nazım hikmet'i, gülten akın'ı, edip cansever'i, necip fazıl'ı -kısaca kelimelerin efendilerini- o kadar çok seviyordum ki her duruma uygun bir şiirim dörtlüğüm vardı.
sözcükler bildiğim sözcüklerdi, diş diyordu, tırnak diyordu, mendil diyordu mesela. "bir mendil neden kanar" diye soruyordu. "acaba kan mı ağlıyor?" diyordum. sonra "insan yaşadığı yere benzer diyordu. "demek ki memleketinden uzakta. o kadar çok özlemiş ki artık kan ağlıyor" diyordum kendi kendime.
bir insan diş diyerek, tırnak diyerek, mendil diyerek nasıl büyüleyebilir ki birini? "ekmeği tuza banmak" normal hayatta ne ifade eder ki? tuza banılmış ekmek bi şeye benzer mi?
bu şiir bana neyi hatırlatır, ne hissettirir, ne düşündürür? hiç kimse bunu sormadı bize. bir çoğu çoktan toprak olup gitmiş üstadların kafalarından geçenleri okutmaya çalıştılar ve zevkle şiir okuyan bir insanın en sıkıldığı dersi edebiyat yaptılar. ne kadar ironik, değil mi?
ben kendi kendime sevdim edebiyatı, şiiri. eğer vakitlerden bir nisan akşamında desem ki "bana şiirleri edebiyat öğretmenlerim sevdirdi." kooskocaman bir palavra atıyorumdur.
okuya okuya sevdim edebiyatı, mutlak doğru olmadığını fark ettiğimde ise daha çok sevdim her şiir okuduğumda "şair burada ne demek istemiş?" değil "ben bu dizeleri okuduğumda ne hissediyorrum, ne düşünüyorum?" diye sorarak kendime...
12 yorum:
aynen katılıyorum ne debellendik şarin ne demek istdiğin bulmak için
ama ben öyle tutkuyla sevdim ki türkiyemin dünyanın kelimelerini konuşturan ağlatan şairlerini...hep başımın tacı oldu edebiyat..
şiir hele...hissettiklerim oldu..
şanslı azınlıktanız demek ki :) :acıgülümseyengülücük:
Muthis yorum...Mufredat kumkumalari okusalar da gorseler ama nerde tabii...
Aslolan yazarin yazarken ne dusundugunu anlama yarismasi olsa, yazar da alegorik metaforik anlatimlara kasmaz, bacim bak bence boyle boyle diye acikca anlatirdi herhalde!
Aslolan herkesin kendi payina duseni almasi diil mi?...belki de her okudugunda apayri sekillerde hem de!
Bu arada yeni kesfettim, severek okuyorum simdi blogu, sevgiler..
teşekkürler eliza.
o müfredat kumkumları kitap yetiştirmeye çalışır ancak. öğrenciyi düşünmez. kitabı hazırlayanlar ne yapar onu bilmiyorum. onların da elleri armut topluyor ama eminim buna.
ellerine sağlık karılıksız...
ne acayiptir ki öğrenciyken benim de en sıkıldığım derslerin başında gelirdi edebiyat, çünkü "edebiyat" yoktu, "yorum" yoktu, "düşünce" yoktu. tek bir doğruya kilitlenip kalmak, öğretme(ye)nin beğeneceği -hatta ne yaparsan yap eksik bulacağı- süslü cümleleri aramak vardı bu derslerde. "okuduğumuzu anlayalım" bölümleri hep öğretme(ye)ne endeksli yapılırdı ki, ondan farklı düşündüğünde bunun nedeni sorulmazdı... o nedenle ki çok büyük bir çoğunluğumuz okulda değil, evde sevdik edebiyatı ve içinde barındırdıklarını.
şairin şiirini hangi koşullar, hangi duygular, düşünceler içinde yazdığının bilinemeyeceğinin de -şair bize anlatmadığı sürece- aynı zamanda okuyanın, okuduğu zamanki duygusal, fiziksel, zihinsen durumunun da düşüncelerinde, hissettiklerinde etkili olduğunun da farkında değiller... çünkü önemli olan aynı şekilde düşünen, yaratıcılıktan uzak, tek tip bireyler yetiştirmek...
anladığım kadarıyla sevgili iris sanat ya da edebiyatla ilgili bir işin var.
bir anı okumuştum bir keresinde bir yerde. ama nerede okuduğumu da şairi de hatırlamyıorum. olay şu şekilde gelişiyordu. bir şair edebiyat dersine konu olur. şiir okunur. sonra o klasik soru gelir: "şair burada ne demek istemiş" bir öğrenci söz alır ve başlar söyler söyler söyler. öğretmen "aferin doğru diyorsun" der öğrenciyi oturtur. şairin cevabı vurucudur "ben hiç o açıdan bakmamıştım"
sanırım yeterli. keşke isimleri de hatırlasaydım :/
anlayana gayet yeterli :)
bu arada doğru tespit sanat ve edebiyatla oldukça ilgiliyim... mesleğime gelince de edebiyat öğretmeniyim...
:O edebiyatçılar aramıza sızmış!!! :D
klasik sayılan bir cevap olacak ama, ben sizin bildiğiniz edebiyatçılara benzemem :D
bunu duymak güzel :)
ne hoş, ne güzel söylemişsin. :)
ilginçtir, ben okuldayken sıkıldım ve isyan ettim artık "okuduğumuzu anladık mı"lara ve lise 2'den sonra sadece kendi dilediğimi yazdım böyle sorulara.. açıkçası ortaokuldaki öğretmenlerimin biri hariç hepsiyle gurur duyuyorum, belki onlar öğretmişti bana bu soruları umursamamayı.. kendi dilediğimi yazmaya başlayınca övgü almaya başladım, şaşırdım da.
ne kadar şair sayılırım bilmiyorum da, ben de yazdıklarımın başka başka yorumlanmasını severim, benim ne hissettiğim, ne söylemek istediğim benim meselem, şiir okuyanın olur o okuduğunda..
edebiyat konusunda tek sıkıntı çekenin ben olmadığımı görmek güzel! :)
Yorum Gönder